30 Ağustos 2008 Cumartesi


Güzide 2 klubümüz bu sene hedeflerinde Avrupa'da final koydular. Fenerbahçe Şampiyonlar Liginde, Galatasaray ise Kadıköy'de final oynayacaklarını söylüyorlar. Ancak bu hedefler maalesef öyle atıp tutmayla olmuyor. Buralara gelebilmek ciddi bir planlama ve çalışmanın ürünüdür. Galatasaray 2000 yılında UEFA Kupası'nı alırken bu 4 senelik bir çalışmanın ürünüydü. Keza son yıllarda 2 kere bu kupayı kazanan Sevilla müthiş bir oyuncu fabrikası olmayı başardıktan sonra buralara gelebildi. Fransa'da son 7 yılın şampiyonu ve devler liginin gedikli çeyrek finalisti Lyon'un başkanı Jean-Michel Aulas’ın bile bu hedefi koyabildiğini düşünmüyorum. Tabii ki futbolda buralara gelinilebilinir ama bu atıp tutmayla olabilecek bir şey değil. Karşınızda Chelsea, Manchester United, Real Madrid, İnter, Liverpool gibi rakipler varken işiniz kolay değil. Sonuçta Türkiye Kupası'nda finali hedeflemiyosunuz. Bu lig Dünya'nın en iyi ve pahalı takımlarını ağırlayan bir lig. Galatasaray ise Steaua Bükreş'e karşı pozisyona bile giremezken işi Milan'a, Sevilla'ya Manchsester City'e ve devler liginden gelicek 8 takıma karşı hiçte kolay olmayacak. Bu sene Fenerbahçe'nin hedefi ilk önce gruplardan çıkmak, ardından gidebildiği yere kadar gitmek, Galatasaray'ın hedefi ise ilk önce çeyrek final ve gidebildiği yere kadar gitmek olmalıdır. Tabii ki gönlümüz final oynamaları ister ama futbolda birazda realist olmalısınız.

Torres vs. Atletico Madrid


Kaderin cilvesi mi desem şans mı desem karar veremedim. Bir takım düşünün 11 yıl sonra zirveye, şampiyonlar ligine girmeye hak kazanmış. Birde bir futbolcu düşünün; 95 yılında 11 yaşındayken rüyalarımın yeri diye tanımladığı bu klube katılıp, 21 yaşına geldiğinde takımın kaptanlığına yükselip, taraftarları tarafından Madrid'e heykelinin dikilmesi planlarını yaptırtmaya başlamış. Fakat 2007'de bu klubü çocukluğundan beri tuttuğu takım, Liverpool için bırakmış hemde herkesin oynamak için can attığı Barcelona, Real Madrid, Manchester United gibi takımları elinin tersiyle iterek. Şimdi İspanyolların prensi doğup büyüdüğü Vicente Calderon'a rakip takım formasıyla girecek. Hemde Calderon 11 yıl sonra bu heyecanı tatmaya hazırlanırken.

Kaptan yapma..


Wildparkstadion'da 25. dakika oynanırken yere yığıldı büyük kaptan. Stadta duran 30 bin kişi ile birlikte televizyondan izleyenlere bile şoktaydı. Bir anda sahaya dolan sağlık görevliler, makasla çıkartılmaya çalışılan dil, dönen gözler, Daum ile Mondi'nin gözyaşları, Kanal 24 spikerinin diyecek birşey bulamaması..Asırlar gibi süren 3-4 dakikalık bekleyişin ardından gelen alkışlar ve klubeden gelen dünyanın en rahatlatıcı OK işareti...Yapma kaptan..korkutma, ağlatma bizi böyle bir daha...Sana ihtiyacımız var.

Josico


'Şampiyonlar Ligine direk giren takımın kaptanını aldık' demişti Mahmut Uslu, Josico'nun imza töreninde.Eğer transferin mantığı bu cümleye sığsaydı, Josico en az Terry kadar değerli olurdu hatta Puyol'dan da iyi. Belkide 28 Ağustos'ta daha iyisi transfer edilemezdi ve en azından takımdaki 3. İspanyol ve Aragones'e tanıdık bir yüz ama büyük hedefler açıklayan Fenerbahçe'nin başkanı neden bu kadar önemli bir mevkii için transferi 28 Ağustos'a bırakır. Halbuki Fenerbahçe ekonomik açıdan çok daha iyilerini getirebilecekken. Fenerbahçe taraftarıda hiç olmassa satılan 30.000 kombine ve daha fazla sayıdaki forma parasının daha iyi isimlere gitmesini bekleyecektir. Muhtemelende Josico, Aurellio'nun Fenerbahçe'den aldığından daha yüksek ücret alacaktır. Yıllardır bir çok yıldız ismi Türkiye'ye getiren Fenerbahçe bir türlü ihtiyacı olan bölgelere gerekli transferleri yap(a)mamaktadır. Josico'ya gelince, daha sahaya çıkmadan şanssız başladı Türkiye kariyerine; önyargıyla. Bu klüpte Ortega, Anelka, Kezman gibi isimler isteneni verememişken, tutanamamışken, İspanya gol kralı Guiza'nın bile işi çok zorken, Josico'nun çok çalışması lazım çook.

Fenerbahçe 2008-2009 Şampiyonlar Ligi


Şampiyonlar Ligi kuraları çekildi. Tek temsilcimiz Fenerbahçe çekebileceği en iyi kuralardan birini çekti. Lakin grup kolay gibi dursada orta şeker zorluk kokuları geliyor. Grubun her türlü sürprize açık olduğunuda belirtmek lazım. Fenerbahçe'nin önündeki dez avantajlar bir hayli fazla. Geçen sene gelen çeyrek finalden sonra hedefler en azından aynı yere gelebilmek. Fakat fikstür bir hayli ters. Son maç olarak belirlenen tarih Aralık, gidilicek yer Kiev deplasmanı. Grubun favorisi Arsenal ile arka arkaya 2 maç. Son 2 sezondur sürdürdüğü Şükrü Saraçoğlunda yenilgi yüzü görmeme huyunu gösterirse Fenerbahçe, bir üst tur hiçte zor durmamakta. Orta sahasının çok önemli isimlerini kaybetmesine rağmen yerlerine çok yetenekli isimleri yerleştiren Arsenal, transferin son günlerinde yıldızı Quaresma'yı kaybeden Porto, grubun en zayıf halkası durumundaki fakat hava ve ülke şartlarını avantaj olarak kullanmaya çalışıcak Dinamo Kiev. Tur için rakipler Kiev ile Porto. Tur hiçte zor durmamakta. Rastgele Fenerbahçe.

28 Ağustos 2008 Perşembe

Hagi'den Lincoln'e



Hala dün gibi hatırlanıyor yaptığı çalımlar, attığı ve attırdığı goller. Sami Yen çimleri çok oyuncuya ev sahipliği yaptı ama böylesine hiç denk gelmemişti. 96 yılında bir gece ansızın yapılan açıklamayla sadece Galatasaray'ın değil Türkiye'nin hatta abartmadan söylenebilir dünya'nın kaderi değişmişti. Karpatların Maradona'sı-ki sevmezdi bu ismi- '10' numara, gelmişti Florya Metin Oktay'a. Yaşlı dediler ona, yetenekli ama iş yapmaz dediler. O hiçbir şey demedi. Sahaya adım attığı ilk maçtan son maça kadar oynadıda oynadı. Futbolu baştan yarattı. Literature'deki eskimiş tanımı sildi kendi kafasına göre tanımladı. 89'da güzel ülkemde bıraktığı etki herkesin damağındaydı. Yarı finalde Galatasaray'ı yıkan adam, 7 yıl sonra buradaydı. Sonrası malum. Kupalar, zaferler, bir kuşağın Galatasaraylı doğması, yeni doğan bir çok bebeğin anne baba demeden '10' nun ismini söylemesi.

Bunca yaptığı şeyin yanında artık yavaş yavaş Hagi dolaylı yoldan hem Galatasaray'a, hemde Türk futboluna zarar vermeye başladı. Hemde farkında olmadan. Hemde kimsenin bunu istememesine rağmen. 2001'den beri ülke olarak her takımımıza Hagi arar olduk. Her gelen yeni oyuncuya Hagi muamelesi yapılmaya başlandı. 40 küsür kere Brezilya mill takım formasını giymiş Alex De Souza
transferi gündemdeyken bile, "İşte Fener'in Hagi'si" diye manşet
attı değerli medyamız. İşi dahada ileri boyutlara götürüp her hareketi, her golu tartışıldı günlerce. Küçük maçların Hagi'siymişte büyük maçların kedisiymiş kendileri. Felipeler, Delgadolar, Ortegalar, Ricardinholar, arada bir hortlayan yerli Hagiler..Ve en sonunda Cassio Lincoln. Talih kuşu bu kez bu hırçının tepesinde.

Acaba Lincoln hiç düşündü mü acaba Schneider attığı dirsekle başlayan peri masalının sonuçlarının kendisi için bu kadar yıkım olabileceğini. Atatürk Havalimanındaki 4000 kişiyi görünce işin show business olduğunu hissetmişte olabilir ama madalyonun diğer yüzü hiçte istenildiği gibi değil. Makus kader onuda buldu, hemde daha transferin başında buldu.. "Yeni Hagi'mizi Schalke'de bulduk, hayırlı olsun" diye bas bas bağıran yönetimin meyvesidir Lincoln. 2001'den beri bütün taraftarı kandıran yönetimin suçudur Lincoln'ün şu durumu. Herkes yeni yeni farkına varmaya başlasada o hep farkındaydı işin. O bir Hagi değil. O bir kurtarıcı da değil, hiçbir zaman olmadı. 2000'li yıllarda kariyerlerinin zirvesine çıkan Hagi, Zidane, Figo gibi lider oyuncu kuşağından sonra gelen ileriye dönük orta saha oyuncusu profilin en önemli temsilcilerinden. Sahaya çıkar, pasını verir, şutunu çeker, gol olursa olur, olmazsa oyununa devam eder. Çoğu Brezilyalı gibi narindir, gelemez sert futbola. Bilmiyordu ki bu ligteki ismailleri, güldürenleri. Schalke'deyken Türkiye hakkındaki tek bilgisi Hamit Altıntop, şu anki takım arkadaşı Servet ve Şükrü Saraçoğlu Stadı. Şimdi sorsak o 4000 kişiye Lincoln'ü, ah bi elimize geçse diyip hayatımızda duymadığımız küfürleri edicekler. Peri masalı çabuk bitti Cassio için. E tabi, öküz öldü ortaklık bitti. Günah keçisi lazım. Bundan daha iyi günah keçisi mi olur, "Hagi diye aldık, fos çıktı..Hiç bir maçta çıkıp bişey yapmadı, elimizde kalıcağına satalım daha iyi." Satın satın, arayın daha yeni Hagi'nizi..Bulursanız haber vermeyi unutmayında..

Şampiyonlar Ligi kura çekimi



Şampiyonlar Ligi'nde kuralar 28 Ağustos Perşembe günü saat 19:00 'da çekiliyor. Bu sene Aalborg, Cluj, Anarthosis, BATE gibi alt düzey takımlarda kendilerine devler liginde yer buldu. Eğer üst torbalardan da zayıf rakipler bu takımların gruplarına düşerse bu devler liginin kalitesini düşürebilir. Ancak seneye ön eleme ve direk giren takım sayısının statüsü değişeceğinden bu takımların işi önümüzdeki yıllarda dahada zor olabilir. Temsilcimiz Fenerbahçe ise 3. torbadan kuraya girecek. Kendi fikrim biraz önce saydığım takımlardan birinin Fenerbahçe'nin grubuna düşmesi, Fenerbahçe'nin işini çok rahatlatıcaktır. Aksi takdirde A.Madrid, Fiorentina, Shaktar gibi ekipler son torbadan grubu oldukça zorlayabilirler.
1.Torba:
Chelsea, Liverpool, Barcelona, Arsenal, Manchester Utd, O.Lyon, Inter, Real Madrid.
2.Torba:
Bayern Munih, Psv Eindhoven, Villarreal, Roma, Porto, Werder Bremen, Sporting Lizbon, Juventus
3.Torba:
Fenerbahçe, Marsilya, Zenit, Steaua Bükreş, Panathinaikos, Bordeaux, Celtic, Basel.
4.Torba:
Atletico Madrid, Shakhtar Donetsk, Fiorentina, Dinamo Kiev, Cfr Cluj, Aalborg, Anorthosis, Bate Borisov

Rivaldo Özbekistan'da


‘Bunyodkor.’ Hepimizin ismini ilk defa duyduğu Özbek futbol takımı. Gerçi o da duyalı çok olmamıştır. Herkesin gönlünde Haziran 2001’de Valencia’ya attığı bu efsanevi rövaşatayla ister istemez taht kurdu Rivaldo. Barça Valencia’nın 3 puan gerisinde, Şampiyonlar ligi için yarışıyorlar, maç 2-2, dakika 90, ve Rivaldo’nun rövaşatası. Daha iyi bir senaryo ancak film setlerinde yazılabilirdi. 2002 Dünya Kupası şampiyonluğunda formunun ve kariyerinin zirvesindeydi. Herkes o sene Barcelona’da yeniden harikalar yaratacağına inanıyordu. Ancak şok bir kararla bileti kesildi Rivaldo’nun. Milan’ın yolunu tutmuştu rivaldo. Ama olmadı eski Rivaldo’dan eser yoktu. Ardından Flamengo, Olimpiakos ve AEK ‘da denedi şansını yine olmadı. Eto’o’yu getirip şov yapan Özbekler artık Rivaldo’yla yetinecek

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Sakatlık nedeniyle kadrodan çıkartıldı..


Halbuki ne umutluyduk Hagi'nin yanında öğrendiği futbol tekniği ile sadece bizleri değil tüm dünyaya parkmak ısırtırken. Herkes bu çocuğun yeri yok Almanya, yok İspanya, yok Wenger veya Ferguson'un dizinin dibi derken seçimi yaptığı yer Milano. Hemde bedavaya. Sonra kimsenin aklından çıkmayan Inter-Lazio maçı. Ardından varları yokları oynadığı Newcastle, akabinde gelen ırkçılık tartışmaları. Kurtarıcı olarak soyunan yine ona 17 yaşında ilk defa formayı veren Terim. Yer bu kez Avusturya-İsviçre. Varlığı bütün hazırlık maçlarında sektirmeden oynadığı 90 dakika ve açılış maçında Portekiz karşısı oynadığı 90 dakika. Sonra arada bulasın. Kokusu giydiği formayla ile arkasındaki masada duran erikli fotografla çıktı. Derken Fenerbahçe belkide bu senenin en kritik maçına çıkmasına saatler kala medyaya düşen haber; "idmanda aldığı darbelerden dolayı sakatlanan emre kadrodan çıkartıldı". Çok şaşırdık...çook..

Benitez...2008-2009


2004'te Los Che'de, hem La Liga'yı hemde Uefa'yı almış ve 3 senelik kariyerine rağmen Valencia'nın gelmiş geçmiş en büyük teknik direktörü iken yönetimle papaz olup, istifayı verip soluğu Anfield'ta alan rotasyon ustası. 2005'te getirdiği mucizevi kupa ve 2006'da gelen FA cup'tan sonra bomboş geçtiği 2007-2008 sezonu... Liverpool şehrinde 19 yıldır beklenen açlık artık hat safhada. Kontratı ne kadar 2010'a kadar uzatılsada bir küsüp bir barıştığı Amerikalı patronlarında bu sene gelebilecek bir başarısızlığa tahammulu yok gibi. Sürekli Chelsea, Manu ve Arsenal'le kıyasladığı transfer bütçelerinden dolayı dert yakınmasıda ayrı bi sorun teşkil etmekte. Ah be Rafa..bizmi söyledik sana 19 milyon pound ver diye Robbie Keane'e. Bütün yaz sezonu uğraşıp durup bi türlü alamadığı Gerrard'ın kankası Gareth Barry olayıda başka bir soru işareti. Herşeye rağmen Londra'dan gittiği mankenler şehri Milano'dan gelen ezeli rakibinin yorumlarına bakılırsa bu sezon premier ligin en büyük favorisi. İlk 2 maçta gelen 6 puan iyi ama tatmin etmeyen futbolda cabası..Çanlar Rafa için bu kez gerçekten çalmaya başlıyor.

26 Ağustos 2008 Salı

Skibbe


Gelişide olaylı oldu bu genç almanın, görevide olaylı olucak gibi. Olaylı oldu dedik ama gelişi böle ortalığı kasıp kavuran bir olay değil. Sanki 2-3 haftalık tatilden dönmüşte iş başı yapan adam gibi geldi Skibbe Florya Metin Oktay'a. Bir yanında eski mohikan, rapçi Ümit Davala diğer tarafında geçen senenin mucizeleri Cevat Güler ve Adnan Sezgin. Bir önceki sene gelen şampiyonluğun zararlı kurtçukları taraftarı sarmış; herkesin kafasına "ters bişey olur giderse geçer biri bu takımın başına nasıl olsa şampiyon yapar" mantalitesi yerleşmiş.

Leverkusen'in sıcak sakin ortamından kalkıp geldiği ateş kazanı daha ilk maçında yaktı bu genç ve karizmatik Almanı. Ortalık başına yıkıldı. Galatasaray tarihi teknik direktörü hakkında daha ilk maçında görevi bıraksın, görev için yetersiz gibi tartışmaları görmemişken, Ali Sami Yen'deki taraftar Skibbe'nin biletini tek taraflı olarak hakan balta-servet-emre aşık-emre gungör savunmasının önüne çekilen meira-topal ikilisini kullanarak kesiyor, "adeta takımı skibbe attı, daha fazla dayanmanın alemi yok" diyerek savlarını destekliyordu.

Yıllarca 4-4-2 düzeninde oynamış bir takımı 4-5-1 e oturtmanın zorluğunu çekiyor Galatasaray takımı. Yıllardır Sabri'nin orta açamamasıyla büyüyen bir kuşağın premier league de görüp, hayalini kurmaya tenezul bile etmediği Kewell'ın ortalarına alışmasının tatlı zorluğunu yaşıyor Galatasaray. Yıllardır süren avrupai şişirmeler, her fırsatta kaleciye geri dönen tandomun; ayağında top tutan, oyunu okuyan, oyunu kuran Meira ya alışmasını yaşıyor Galatasaray. Geldiğinden beri Hagi ile kıyaslanan, hep Hagi olması istenen fakat futbol mantalitesi bambaşka olan Lincoln ve onun sıradışı paslarına alışmaya çalışıyor Galatasaray. Ve butun bu alışma çabasının başında genç, yetenekli, hırslı ve genç avcısı bir Alman.

Fransız olmasa direkt olarak "sir" ünvanı vericekleri Arsene Wenger'in ilk Arsenal'in başına geldiğinde "Arsene Who?" diye manşet atan ingiliz basını gibi çok eleştirdik Skibbe'yi. Sonu onun gibi olursa biz ne veririz, onuda tartışmaya başlamak gerek.